3 Mart 2008 Pazartesi

Kadının Adı Yok

KADININ ADI YOK
Duygu Asena
Milliyet Yayınları (heryerde Doğan Kitapçılık yazmasına rağmen benim kitabımın üzerinde yazan bu napiim)
Şubat 1998-ISBN 975-506-122-3
53.baskı
Kitabın Alındığı Fiyat: Etiket düşmüş :)
Okuduğum Tarih: 27.10.1998
Sayfa Sayısı: 182




Kadının Adı Yok, ilk defa 1987'de yayımlandı ve rekor kırarak bir yıl içinde 40 baskı yaptı. aynı yıl Nokta dergisinin düzenlediği 'Doruktakiler' yarışmasında ve Boğaziçi Üniversitesi'nden 7000 öğrencinin katıldığı en başarılı kitap seçiminde en fazla oyu alarak yılın kitabı seçildi.Ne var ki Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu, 1988'in nisan ayında kitabı küçüklere zararlı yayın ilan ederek poşette satılmasına karar verdi. Ancak yazar tarafından açılan dava sonucu, kitap 1991 yılında aklandı. Kadının Adı Yok aynı yıl Hollanda ve Almanya'da bu ülkelerin dillerine çevrilerek yayımlandı ve üst üste birkaç baskı yaptı. Hollanda'da ayrıca ikinci bir yayınevi tarafından cep kitabı olarak da basıldı. 1994'te de Yunanistan'da piyasaya çıkarak best-seller oldu. Duygu Asena bu kitabında, temiz, telaşsız, kıvrak anlatımıyla bir kadının yaşadıklarını, daha doğrusu cinsiyeti kadın olarak belirlenmiş, herkesin üç aşağı beş yukarı tanık olabileceği ortak bir macerayı, bir kadının ağzından anlatıyor.Bu kadın, küçücük bir kızın henüz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekârlıklar, hırslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları üzerinde durabilmek için mücadele ediyor.Bu kadın, pürüzsüz bir tenden kırışıklıklara uzanan zaman içinde kendisi için var olabilmeyi hedefliyor. Beceriyor da...Ne pahasına olursa olsun!

Altını Çizdiğim Satırlardan Bazıları:
Kediler sokakta gördükleri ve hiç tanımadıkları dişi kedilerin etrafını sararlar, bekleye bekleye, sonunda ensesinden yakalayıp.... Sonra başka rastladıkları kediyi, sonra bir başkasını... Erhan'ı düşündüm... Hiç tanımadığı bir dişiyi, ensesinden yakalayıp (mecazi) ....
Kendimi düşündüm, hiç tanımadığım bir erkeğe gidip....
Ve bulamıyorum, aramızda ne fark var ki, ben bunu yapamam, o yapabilir. Ne fark var biz aşk diye tutturmuşuz, onlar sadece sevişmek? Onu gözümün önünde canlandırdım... Bir hayvan gibi...bir hayvan gibi...
-----------------
Hepimizinki gibi, benim de yaşamımın, mutluluğumun anlamı aşk, hepsi gibi onun yaşamının anlamı güç. Ve eksiklikler yaşamımda artacak artacak. Çoğalıp duran acabalar, iç sıkıntıları, yürek çarpıntıları. Ve geçip giden yıllar ve yokluklar, arayışlar, eksiklikler arttığı halde çekip gidememek. Bırakamamak hiçbir şeyi. Belki bir çocuk. Belki, o büyüsün de öyle giderim. Donuk bakışlarla, mutluyum sanarak, hep bir eksiklikle o büyüsün de, öyle diye geçip giden yıllar.
-----------------
Genellikle uçak yolculuğunu yeğliyorum. Güya en rahatı bu, yolcular en azından el atmıyor, uçaktaki adamlar kültürlü, yalnız olan kadına ....... gözüyle bakmıyorlar. Ne gözüyle bakıyorlar peki? Uçakta genellikle iş adamları oluyor. Yanıma mutlaka bunlardan bir tanesi oturuyor. İş konuşarak dostluk kurmaya çalışıyorlar. Akşam beraber olabilir miyiz? Yalnız sıkılırsın bu kentte. Adamların hepsi evli. Onlar da işadamı, özgür, evli. Evlilik onlar için özgürlük kısıtlayıcı bir şey değil. İlişki kurmak istiyorlar, kuruyorlar. Sanki adamlar dayanılmaz, karşı konulmaz, olağanüstü kimseler. Hele paraları varsa. (öyle sanıyor kerizler)
------------------
Bir adam var, tek başına gelmiş. Şakacı, beni güldürüyor. Herkesi güldürüyor. Onun katıldığı gruplarda gülücükler açıyor. O da genel müdürmüş, başarılıymış, bekârmış. Hayret, bu yaşta bekâr adam. Aynı anda gitmeye davranıyoruz.
"Sizi evinize bırakayım, saat geç oldu" diyor. "Teşekkür ederim, arabam var, kendim giderim" diyorum. "Ama çok geç, korkmazmısınız" diyor. "Korkmayın, endişelenmeyin, korkunun sonu yok, ben alışığım" diyorum. Klasik biri ama çok sevimli.
Ertesi gün sekreterim birinin aradığını söylüyor, hiç tanımıyorum, "bağla bakalım kimmiş" diyorum. Dün geceki adammış. Bu gece işim yoksa yemek yermiymişiz, bu da çok ama çok klasik. Ama olsun, çok tatlı bir adamdı. Gülüyorum, "peki" diyorum.
O şık, mumlu, hafif müzikli, deniz kıyısı restoranlarından biri.
....
Kalkıyoruz. "Hangimizin arabasıyla gideceğiz" diyor. "Nereye" diyorum. "Bir kahve içmeye gelmeyecek misin" diyor. Arabama biniyorum, camı açıyorum "kahve önermeseydin belki gelirdim ama midem o kadar dolu ki, kahve içmeye dayanamam şimdi" diyorum. (Sen de mi Aydın Bey, sen de mi, ) Gülüyor, anladı.Zeki adam. "Hadi hoşçakal" deyip, basıyorum gaza. Artık öğrenin, doğal olun. Yalancı, sahtekâr, yapay mahluklar...

2 yorum:

el*ff dedi ki...

Duygu Asena'nın üzülerek söylüyorum ki hiç bi kitabını okumadım ama en çok merak ettiğim yazarlardan sayfanızda görmem çok iyi oldu en kısa zamanda okumak istiyorum...
paylaşımınız için çok tşk ler...
sevgiler...

bir demet feslegen dedi ki...

Bu kitabı okuduğumda henüz lisedeydim ve çok etkilenmiştim.Hatta hiçbir kitaba yapmadığım bir şeyi yapmış, Son sayfaya yorumumu yazıp Duygu Asena'ya teşekkür etmiştim. Artık parça pinçik olmuş bu kitabı daha geçen aylarda elden çıkardım.Yazarın başka bir kitabında da dediği gibi "Değişen bir şey yok.." Herşey aynı malesef..
Güzel bir blog, keşfettiğime sevindim..
Sevgiler