7 Şubat 2008 Perşembe

Aslında Özgürsün

Aslında Özgürsün
Duygu Asena
Doğan Kitap
22.baskı/ağustos 2006/ISBN:975-6612-14- 2 Okuduğum Tarih:27/12/2007
Aldığım Fiyat:12 YTL
Sayfa Sayısı: 274

Belgin ve Berna...

İki kadın...

İki hayat...

Ve bir yolculuk...

Bir iç yolculuk...

Belgin ve Berna toplumun ve erkeklerin dayattığı ahlak anlayışına, tabulara karşı çıkıp özgürlüklerini, kimliklerini arıyorlar...

Ve de aşkı...

Evli ve umutsuz bir kadın olan Belgin ile aşka aşık Berna'nın, benliklerini keşfetme serüvenlerinde her kadın kendinden bir şeyler bulacak...

Duygu Asena, bu yeni kitabında, iki kadının ekseninde kadın duygularını, kadın psikolojisini ve sorunlarını her zamanki duyarlı ve sürükleyici üslubuyla aktarıyor. Bizi kadın - erkek ilişkilerini yeniden düşünmeye çağıran Asena, okurlarına gene çok farklı bir pencere açıyor.

Altını Çizdiğim Satırlar:

....Kendimi beğendirmek için onlara sofralar mı hazırlamalıyım?

....Herifler ayı değil ki insan, açık bir kadın görünce saldırmaları gerekmez.

....birine iltifat et canını al. ...Keriz gibi inanıyoruz el âlemin iltifatlarına.

....onlar (erkekler) bir kadın görünce ona kadın gibi bakıyorlar, insan gibi değil.....Biz böyle bakmıyoruz. Biz bir erkek görür görmez, orasına burasına bakıp incelemiyoruz....Ama bu herifler için her kadın sanki potansiyel yatak arkadaşı.

....bu salak erkeklere hiç güvenme, hepsinin eli şeylerindedir ve beyinlerine de oraları hükmeder, ...."Hükmeder de iş eyleme gelince pek bir şeye yaramazlar, ...akıl makıl aradıkları yok, akıllıysan sana sinir oluyorlar hatta...

....Filmi ben seçersem ve adam beğenmezse vicdan azabından geberiyorum. İçimize işlemiş bu duygular, ille de onlar mutlu olacak. :))

....-"Mutlu değil miydin Anneciğim" dedim..." Hep ikinci planda olmayı kabullenmek, hep uyum göstermek, hep karşındakini pohpohlamak ve kendini asla kavga etmemeye, sesini bile yükseltmemeye programlamak mutluluksa mutluydum" dedi.

....O zaman, gideyim yatak odasına diyorum, yorganı üzerinden çekip alayım, kolundan tuttuğum gibi kaldırayım, 'Dinle beni Erkan' diye bağırayım, 'ben rolümü bırakıyorum, bırakıyorum başkası oynasın yada bu karakter bitsin bu oyunda. Hem zaten yönetmen kim? Kim karar verecek buna? Var mı bizim oyunumuzun bir yönetmeni? Bana bu rolü kim biçmiş, söyler misin kim?'

...Yandaki, üstteki, alttaki komşular mı bana bu rolleri biçmişler? Yoksa ilkokuldaki öğretmenim mi? Amcam mı? teyzem mi? halam mı? dayım mı? Sen mi bu rolü biçtin Erkan? Kim? Niçin? nasıl?

Yoksa...Ben mi? Kendim mi?

Orada bir adam var içerde...

Onunla konuşmak istiyorum. Bana saygı duysun, hayran olsun istiyorum. Beni özlesin.....

Onunla el ele yürümek, ....

Şurada bir adam var yanıbaşımda, hepsi bu...Sadece var...

Ben bu rolü istemiyorum.

Rolümü bırakmam için ille de bir şeylerin yıkılması, kırılıp dökülmesi mi gerekiyor? İlle de bir hasar mı olmalı?

Başka sahneler yok mu? Hep aynı saynede aynı rolü mü oynamalıyız?

Bu sahneden çıkmak istiyorum. Seyirciler memnun, bırakmıyorlar. Alkışlar, alkışlar... ve ne kadar başarılısınız. vazgeçin canım, bakın herkes nasıl da size gipta ediyor...

....İstemediğim hiç bir şeyi yapmayacağım.

Ne derler o zaman? Bencil mi? Desinler....Bencil olmamak için yaşam boyu özveride bulunmak, hep kendinden vermek, onlar ne istiyorsa, öyle yaşamak gerekiyorsa...Yo hayır ben bencil olacağım.

'Mutlu son yoktur, çünkü son yoktur'

Hiç yorum yok: