Zülfü Livaneli
Remzi Kitabevi
Kasım 2002 ISBN: 975-14-0900-4
20.Baskı
Kitabın Alındığında Fiyatı:1250000TL (14.04.2003)
Okuduğum Tarih:7 Aralık 2007
Sayfa Sayısı: 343
Günümüz Türkiye'sinin içinden bıçak gibi geçen bu romanda üç kişiyle tanışıyoruz.Van gölü kıyısındaki kasabada, tecavüze uğramış olan on yedi yaşındaki Meryem, evlerinin 'izbe' denilen ambarına kilitlenmiş durumda yazgısını düşünmektedir. İstanbul'un tanınmış profesörlerinden Harvard mezunu ve varlıklı İrfan Kurudal, Boğaz'a bakan evinde yaşamını kökten değiştirme planları yapmaktadır.Cemal ise Gabar dağlarında PKK takibinde, ateş altındadır. Yaşam bu üç kişinin yolunu garip bir raslantıyla birleştirir ve birbirlerinin ruh fırtınalarını daha yakından tanırlar.Mutluluk hem bir dönem romanı; hem kentiyle kasabasıyla, İstanbul'u ve Ege'siyle bugünkü Türkiye'nin tanığı, hem de anlattığı kişilerin psikerimolojik derinliklerine ulaşan bir başyapıt. Meryem'i, İrfan'ı ve Cemal'i hiçbir zaman unutmayacaksınız.
Altını Çizdiğim Satırlardan Bazıları:
....bir çok arkadaşı gibi göğsüne soktuğu bir naylon alışveriş torbasıyla çıkıyordu operasyona.
....Çünkü bir daha, Abdullahın kopan ayağını helikoptere atmak gibi bir dehşeti yaşamak istemiyordu.
....Niğdeli Abdullah, ....Terhisine üç ay kala ....Ortalığa müthiş bir sessizlik çökmüştü; ta ki müthiş bir patlama yeri göğü inletene ve çevrelerindeki hava yırtılana kadar. Abdullah'ın üstüne bastığı bir mayınla uçmuş olduğunu gördüler. ....Cemal. Abdullahın başını kucağına aldı, şoka girmiş olan çocuk, "Gözüm, gözüm! diye haykırıyordu. "Gözüme bir şey kaçtı! çok acıyor!" feryatları yeri göğü inletiyordu. ....Sol gözü yok olmuş, yerinde kanlı bir oyuk kalmıştı. ....Komutan elindeki telsizle ....çabucak mevkilerini bildirip yardım istedi "Ağır yaralımız var! Helikopter gönderin!" "yalvarıyorum!" dedi komutan "yalvarıyorum bu aslanı alın"....Tam o sırada Cemal, Abdullah'ın bacağına baktı. Bacağın ucunda ayak yoktu; ....parçalanmış olan postal parçalarıyla birlikte ayak, kanlar içinde alışılmadık bir nesne gibi duruyordu.....Bir kaç asker Abdullah'ı Cemal'in kucağından aldı, helikoptere doğru götürdü;....Bu arada Cemal'de Abdullah'ın kopmuş ayağını aldı yerden, henüz sıcak olan bu vücut parçasını helikoptere doğru fırlattı.
....Ama o günden sonra, göğsünde bir naylon torba taşımaya başladı. Bir daha bir arkadaşı mayına basarsa, parçalarını bu torbaya koyacaktı.
....Çünkü bir daha, Abdullahın kopan ayağını helikoptere atmak gibi bir dehşeti yaşamak istemiyordu.
....Niğdeli Abdullah, ....Terhisine üç ay kala ....Ortalığa müthiş bir sessizlik çökmüştü; ta ki müthiş bir patlama yeri göğü inletene ve çevrelerindeki hava yırtılana kadar. Abdullah'ın üstüne bastığı bir mayınla uçmuş olduğunu gördüler. ....Cemal. Abdullahın başını kucağına aldı, şoka girmiş olan çocuk, "Gözüm, gözüm! diye haykırıyordu. "Gözüme bir şey kaçtı! çok acıyor!" feryatları yeri göğü inletiyordu. ....Sol gözü yok olmuş, yerinde kanlı bir oyuk kalmıştı. ....Komutan elindeki telsizle ....çabucak mevkilerini bildirip yardım istedi "Ağır yaralımız var! Helikopter gönderin!" "yalvarıyorum!" dedi komutan "yalvarıyorum bu aslanı alın"....Tam o sırada Cemal, Abdullah'ın bacağına baktı. Bacağın ucunda ayak yoktu; ....parçalanmış olan postal parçalarıyla birlikte ayak, kanlar içinde alışılmadık bir nesne gibi duruyordu.....Bir kaç asker Abdullah'ı Cemal'in kucağından aldı, helikoptere doğru götürdü;....Bu arada Cemal'de Abdullah'ın kopmuş ayağını aldı yerden, henüz sıcak olan bu vücut parçasını helikoptere doğru fırlattı.
....Ama o günden sonra, göğsünde bir naylon torba taşımaya başladı. Bir daha bir arkadaşı mayına basarsa, parçalarını bu torbaya koyacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder