7 Haziran 2008 Cumartesi

THE SECRET

TÜM DÜNYADA SATIŞ REKORLARI KIRAN "THE SECRET" 3 NİSAN İTİBARİYLE TÜRKİYE'DE SATIŞA SUNULDU

the Secret
Rhonda Byrne
Çeviri: Can Üstünuçar
MİA Yayınları
Kitabın Alındığı Fiyat: Oğlumun Anneler Günü Hediyesi
Okuduğum Tarih: 11 Mayıs 2008
Sayfa Sayısı: 198





Şu an elinizde tuttuğunuz şey
Büyük Bir Sır...

"Bu sırrın ne olduğunu söyleyemem.Tek söyleyebildiğim varolduğu."

(Alexander Graham Bell-Telefonun Mucidi)

Çağlar boyu nesilden nesile geçerken, bir çok insan ona göz dikti, onu gizledi, kaybetti, çaldı, büyük paralar karşılığı satın alanlar oldu. Tarihteki en önemli insanların bazıları yüzyıllar kadar eski olan "Sır"ra vakıf olmuşlardı. Eflatun, Galileo, Beethoven, Edison, Carnegie, Einstein ve diğer mucitler, bilim adamları ile büyük düşünürler "Sır"rı biliyorlardı; ve şimdi "Sır" dünyaya açıklanıyor.

"Sır"rı öğrendiğinizde, istediğiniz her şeyi elde etmeyi, yapmayı, ya da istediğiniz her şey olmayı da öğrenmiş olacak; asıl kimliğinizi bulacak ve hayatta sizi bekleyen gerçek ihtişamın ne olduğunu göreceksiniz.

Sizce dünya nüfusunun sadece %1'lik bir kısmını oluşturan bir kesimin tüm maddi gelirin %96'sına sahip olması bir tesadüf mü?

Olağanüstü bir servete sahip olmak ister misiniz?

Muhteşem bir malikanede yaşamak ister misiniz?

Ömrünüz boyunca hiç sıkıntıya düşmeden bolluk,

Bereket içinde yaşamak ister misiniz?

Ruh eşinizi bulmak ya da huzurlu, mutlu bir evlilik yaşamak ister misiniz?

Peki kendinize sorun. Gerçekten ne, ama ne istersiniz?

Amaçlarınıza ulaşmak için bu kitabı kullanmaya başlayabilirsiniz. Yaşamınızdaki herhangi bir şey için bir cevap, bir rehber arıyorsanız, sorunuzu sorun, cevap alacağınıza inanın ve bu kitabı rastgele açın. Açılan sayfada aradığınız cevabı ve tavsiyeyi bulacaksınız.

"Sır tüm olmuşların, olanların ve olacakların cevabıdır."

(Ralph Waldo Emerson-Filozof)



Altını Çizdiğim Satırlardan Bazıları:

Hayatınıza giren her şeyi, kendinize çeken siz kendinizsiniz. Bunu zihninizde tuttuğunuz imgelerin erdemiyle, düşüncelerinizle yapıyor; zihninizden geçirdiklerinizi kendinize çekiyorsunuz.

Aslında tüm dinler ve medeniyetler bu "SIR" ın bilgisini bize verdiler. Kitabı bir solukta okuyacak, yaşamış olduğunuz bir çok tecrübeyi okudukca hatırlayacak, şaşkına döneceksiniz. Bu kitapta herkes kendinden birşeyler bulacak..

Benzer Benzeri Çeker

Dileğinizi kafanızın içinde şekillendirip, baskın düşünceniz haline getirdiğiniz takdirde onu mutlaka hayata geçirirsiniz.

-------------------------

Kötüyü Değil İyiyi Çekmek

Çekim yasası "hayır" ları, "değil" leri, "olmaz" ları yada diğer olumsuzluk belirten sözcükleri hesaba katmaz. Siz olumsuz cümleler kurduğunuzda çekim yasası bunları şöyle kaydeder:

"Saçımın kötü kesilmesini istemiyorum".

"Saçımın kötü kesilmesini istiyorum".

"Tartışmak istemiyorum".

"Daha çok tartışmak istiyorum".

"Benimle böyle konuşma".

"Senin ve başkalarının benimle böyle konuşmasını istiyorum".

Yaşadıklarınızdan şikayet ediyorsanız, çekim yasası size şikayet edeceğiniz daha fazla şey getirecektir.

------------------------------

Kendinizi moralsiz hissettiğinizde, bunu çabucak değiştirebileceğinizi biliyor musunuz? Güzel bir müzik çalarak yada şarkı söyleyerek ruh halinizi değiştirebilirsiniz. Güzel şeyler düşünmek de işe yarar. Bir bebeği ya da çok sevdiğiniz birini düşünün ve bu düşüncede kalın.

------------------------------

Sır Nasıl Kullanılır?

"Sır" da kullanılan Yaratım Süreci, isteklerinizi üç adımda gerçekleştirmenize yarayacak basit bir klavuzdur:

1.Adım İstemek

Gerçekten istediğiniz şey nedir? Oturup düşünün ve bunu bir kağıda yazın. Yazarken şimdiki zaman kipi kullanın.

2.Adım İnanmak

....Mutlak inanç, görünmeyene inanmaktır. Dileğinizi elde ettiğinize inanmalısınız.

....İnancınız tam ve eksiksiz olmalı.

3.Adım Almak

....Dileğiniz size ulaştığında kendinizi nasıl hissedecekseniz şimdi de öyle hissedin. Bunu şimdiden yapın.

-------------------------

"İnanarak, yakararak istediğin ne varsa, hepsini alacaksın."

--------------------------

Bedeniniz ve "Sır"

.... kilo vermek isteyen insanlar için

...."kilo verme konusunu" kafanızdan uzaklaştırın.

....şişmanlığı "şişmanlığa dair" çok fazla düşünmesinden ileri gelmektedir. "Formda olmayı" düşünen biri, şişman olamaz.

--------------------------

Minnettarlığın Güçlü Etkisi

Şükretmek, yaşamınıza daha çok şey katmanın mutlak yollarından biridir.
....Sahip olduklarııza karşı, nankörlük ederseniz, daha fazlasını yaşamınıza getirmeniz imkansızlaşır.

....Çünkü, nankörlük

....olumsuzdur. Kıskançlık, alınganlık, doyumsuzluk, "açgözlülük" de, size istediğinizi getiremeyecek duygulardandır.

------------------------

Çekim yasası, benzer benzeri çeker der. Hepimiz birer mıknatısız ve elektrik yükleyerek oluşturduğumuz mıknatıs etkisiyle, istediğimiz her şeyi kendimize çeker, kendimizi onlara doğru çekeriz.

------------------------

Bir şeyi isteyip, hissedip inanırsanız, onu elde edersiniz.

--------------------------

.... "BEN...İM" sözlerini kendi yararınıza kullanmaya başlamanız iyi olmaz mı? "Bütün iyi şeyler benim olur" cümlesine ne dersiniz? "BEN mutluYUM, BEN bereketliYİM, BEN sağlıklıYIM, BEN sevgiYİM, BEN dakikiM, BEN ebedi gençlikİM, BEN hergün enerji doluYUM."

-------------------------

Bizler sınırsız yaratıklarız. Bir üst sınırımız yok. Beceriler, yetenekelr, Tanrı vergisi özellikler ve güç bu gezegendeki herkesin içinde var, ve bunların sınırı yok.

...

Bütün gücünüz, o gücün farkında olmaktan ve bu bilinci kaybetmemekten geliyor.

Onu başıboş bırakırsanız, beyniniz raydan çıkmış bir buharlı trene benzeyebilir. Geçmişte yaşadığınız kötü olayları alıp, geleceğimize yansıtarak sizi geçmişinizden de, geleceğinizden de koparabilir. Şimdiki zamanda yaşadığınızın farkına vardığınız takdirde, ne düşündüğünüzü bilirsiniz. Böylece, düşünceleriniz üzerinde kontrol kazanmış olursunuz. Gücünüzün kaynağı da buradadır.

Peki daha çok farkındalığı nasıl kazanacaksınız?

.... durup kendinize; "Şu an ne düşünüyorum? Şu an ne hissediyorum?" diye sormaktır. Bunu kendinize sorduğunuz an, duygu ve düşüncelerinizi fark ettiniz demektir, çünkü beyninizi şimdiki zamana geri getirmiş olursunuz.

------------------------

Çevrenizdeki her şeyi fark edin, çünkü sorularınız gün içinde her an yanıtlanıyor.

-----------------------

.... gayeniz, söylediğiniz şeydir. Göreviniz, kendinize yüklediğiniz misyondur. Hayatınız kendi oluşturduğunuz yaşantıdır.

.... "Keyif almadığın işi yapma!"

.... Neşe, sevgi, özgürlük, mutluluk, kahkaha. Olay budur.

5 Mart 2008 Çarşamba

Geldim / Kaldım / Güldüm / Öldüm

Bugün doğum günüm. Sabah erkenden kimse aramadan çıkacağım dışarı. Sabah daha gün ışımaya yeni başlarken. Dünyanın her yerinde sabahlar aynıdır. Fazla bir fark olmaz aralarında, insanı kendine getirir. Sokağımın başına yürüyeceğim, tıpkı her doğum günümde yaptığım gibi. Sabah soğuk ve ben doğum günümde kimseyle konuşmadan dolaşacağım mısralar okuyarak. Sabahların her yerde aynı olduğunu bilerek savuracağım mısraları havaya.En sona son şiiri saklayacağım;
“Gelsene dedi bana / Kalsana dedi bana / Gülsene dedi bana / Ölsene dedi bana / Geldim / Kaldım / Güldüm / Öldüm” Nazım Hikmet

Eve döndüğümde şaşkınlık içinde kaldım :) Teşekkürler canlarım..

Surpriz

Doğum günümde hazırlanan sürpriz :) Şehir dışında olan kızım ben dışardayken eve gelmiş oğlum ile iş birliği yaparak hazırlamışlar. Hoşgeldin prensesim.. Sarı gülleri sevdiğimi de nasıl bilirmiş :)

3 Mart 2008 Pazartesi

Kadının Adı Yok

KADININ ADI YOK
Duygu Asena
Milliyet Yayınları (heryerde Doğan Kitapçılık yazmasına rağmen benim kitabımın üzerinde yazan bu napiim)
Şubat 1998-ISBN 975-506-122-3
53.baskı
Kitabın Alındığı Fiyat: Etiket düşmüş :)
Okuduğum Tarih: 27.10.1998
Sayfa Sayısı: 182




Kadının Adı Yok, ilk defa 1987'de yayımlandı ve rekor kırarak bir yıl içinde 40 baskı yaptı. aynı yıl Nokta dergisinin düzenlediği 'Doruktakiler' yarışmasında ve Boğaziçi Üniversitesi'nden 7000 öğrencinin katıldığı en başarılı kitap seçiminde en fazla oyu alarak yılın kitabı seçildi.Ne var ki Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu, 1988'in nisan ayında kitabı küçüklere zararlı yayın ilan ederek poşette satılmasına karar verdi. Ancak yazar tarafından açılan dava sonucu, kitap 1991 yılında aklandı. Kadının Adı Yok aynı yıl Hollanda ve Almanya'da bu ülkelerin dillerine çevrilerek yayımlandı ve üst üste birkaç baskı yaptı. Hollanda'da ayrıca ikinci bir yayınevi tarafından cep kitabı olarak da basıldı. 1994'te de Yunanistan'da piyasaya çıkarak best-seller oldu. Duygu Asena bu kitabında, temiz, telaşsız, kıvrak anlatımıyla bir kadının yaşadıklarını, daha doğrusu cinsiyeti kadın olarak belirlenmiş, herkesin üç aşağı beş yukarı tanık olabileceği ortak bir macerayı, bir kadının ağzından anlatıyor.Bu kadın, küçücük bir kızın henüz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekârlıklar, hırslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları üzerinde durabilmek için mücadele ediyor.Bu kadın, pürüzsüz bir tenden kırışıklıklara uzanan zaman içinde kendisi için var olabilmeyi hedefliyor. Beceriyor da...Ne pahasına olursa olsun!

Altını Çizdiğim Satırlardan Bazıları:
Kediler sokakta gördükleri ve hiç tanımadıkları dişi kedilerin etrafını sararlar, bekleye bekleye, sonunda ensesinden yakalayıp.... Sonra başka rastladıkları kediyi, sonra bir başkasını... Erhan'ı düşündüm... Hiç tanımadığı bir dişiyi, ensesinden yakalayıp (mecazi) ....
Kendimi düşündüm, hiç tanımadığım bir erkeğe gidip....
Ve bulamıyorum, aramızda ne fark var ki, ben bunu yapamam, o yapabilir. Ne fark var biz aşk diye tutturmuşuz, onlar sadece sevişmek? Onu gözümün önünde canlandırdım... Bir hayvan gibi...bir hayvan gibi...
-----------------
Hepimizinki gibi, benim de yaşamımın, mutluluğumun anlamı aşk, hepsi gibi onun yaşamının anlamı güç. Ve eksiklikler yaşamımda artacak artacak. Çoğalıp duran acabalar, iç sıkıntıları, yürek çarpıntıları. Ve geçip giden yıllar ve yokluklar, arayışlar, eksiklikler arttığı halde çekip gidememek. Bırakamamak hiçbir şeyi. Belki bir çocuk. Belki, o büyüsün de öyle giderim. Donuk bakışlarla, mutluyum sanarak, hep bir eksiklikle o büyüsün de, öyle diye geçip giden yıllar.
-----------------
Genellikle uçak yolculuğunu yeğliyorum. Güya en rahatı bu, yolcular en azından el atmıyor, uçaktaki adamlar kültürlü, yalnız olan kadına ....... gözüyle bakmıyorlar. Ne gözüyle bakıyorlar peki? Uçakta genellikle iş adamları oluyor. Yanıma mutlaka bunlardan bir tanesi oturuyor. İş konuşarak dostluk kurmaya çalışıyorlar. Akşam beraber olabilir miyiz? Yalnız sıkılırsın bu kentte. Adamların hepsi evli. Onlar da işadamı, özgür, evli. Evlilik onlar için özgürlük kısıtlayıcı bir şey değil. İlişki kurmak istiyorlar, kuruyorlar. Sanki adamlar dayanılmaz, karşı konulmaz, olağanüstü kimseler. Hele paraları varsa. (öyle sanıyor kerizler)
------------------
Bir adam var, tek başına gelmiş. Şakacı, beni güldürüyor. Herkesi güldürüyor. Onun katıldığı gruplarda gülücükler açıyor. O da genel müdürmüş, başarılıymış, bekârmış. Hayret, bu yaşta bekâr adam. Aynı anda gitmeye davranıyoruz.
"Sizi evinize bırakayım, saat geç oldu" diyor. "Teşekkür ederim, arabam var, kendim giderim" diyorum. "Ama çok geç, korkmazmısınız" diyor. "Korkmayın, endişelenmeyin, korkunun sonu yok, ben alışığım" diyorum. Klasik biri ama çok sevimli.
Ertesi gün sekreterim birinin aradığını söylüyor, hiç tanımıyorum, "bağla bakalım kimmiş" diyorum. Dün geceki adammış. Bu gece işim yoksa yemek yermiymişiz, bu da çok ama çok klasik. Ama olsun, çok tatlı bir adamdı. Gülüyorum, "peki" diyorum.
O şık, mumlu, hafif müzikli, deniz kıyısı restoranlarından biri.
....
Kalkıyoruz. "Hangimizin arabasıyla gideceğiz" diyor. "Nereye" diyorum. "Bir kahve içmeye gelmeyecek misin" diyor. Arabama biniyorum, camı açıyorum "kahve önermeseydin belki gelirdim ama midem o kadar dolu ki, kahve içmeye dayanamam şimdi" diyorum. (Sen de mi Aydın Bey, sen de mi, ) Gülüyor, anladı.Zeki adam. "Hadi hoşçakal" deyip, basıyorum gaza. Artık öğrenin, doğal olun. Yalancı, sahtekâr, yapay mahluklar...

25 Şubat 2008 Pazartesi

Ne Güzeldir...

NE GÜZELDİR

Ne güzeldir dört gözle beklediğin bir haberin gelmesi
Ağrının dinmesi

Yıllar sonra bir gün biryerde çocukluğunda annenin
senin için yaptığı kurabiyelere rastlama
Yağmurdan sonra açan güneş
Buz gibi sokaktan sıcacık eve girmek
Yorgunluktan bitmişken yatağa uzanmak
Tuttuğun takımın ezeli rakibini yenmesi
Kızgın kumlarda uzun uzun yattıktan sonra
bedeni denizin serinliğine bırakmak

Sabahları kızarmış ekmek kokusu ile uyanmak

Bir doktor muayenehanesinin kapısından
şüpheleri dağıtmış olarak sevinçle çıkmak

Bir bahçenin onünden geçerken duyduğun hanımeli kokusu
Sabah uyanıp o günün tatil olduğunu hatırlamak

Artık bitti" derken seni arayıvermesi

Yaşlı ana babanın hala çaldığınız kapının arkasında

yada hattın obür ucunda olması

Fırından yeni çıkmış ekmeğin köşesi
Bir köşede birbirine sarılmış uyuyan kedi yavruları
Evinden pişmekte olan yemek kokusunun yayılması


Soğuktan titrerken eline tutuşturulan bir bardak çay

Meteliksiz bir günde çoktandır giymediğin ceketin cebinden para çıkması
Uzun sıcak bir çınaraltı
Sabahtan beri ayağını vuran ayakkabıları çıkardığın an
Sudan bir sebeple küstüğün arkadaşınla barışmak
Yıkanmış ütülenmiş mis gibi kokan yatak takımlarının koynunda uyumak
Bir sandalın kenarına oturarak bacaklarını denize sallandırmak
En sevdiğin yemeğin ilk lokmasını ağzına aldığın an
EN ÖNEMLİSİ NEFES ALMAK
KONUŞMAK
DUYMAK
YÜRÜMEK
GÖRMEK
ANLAMAK
Ne güzeldir arkadaşlarından,
sevdiklerinden,
sevgiliden alacağın sıcacık bir merhaba…
MERHABA.

Can Dündar

19 Şubat 2008 Salı

ODTÜ' den Geliyorum

ODTÜ'DEN GELİYORUM
Volkan Ertit
Orient Yayınları
Nisan 2006-ISBN:975-6124-16-4
3.Baskı
Kitabın Alındığı Fiyat:Etiket Yok(Bana ücretsiz :)
Okuduğum Tarih:Tarih yazmamışım fakat aynı yıl okumuş olmam lazım
Sayfa Sayısı: 232



"50. Kuruluş Yıldönümü’nü kutlayan Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin, “öğrenci gözü”nden yazılmış bir kitabı hiç olmuş muydu bilinmez; amma velakin, “ODTÜ’den Geliyorum” bu yolda bir hoş geldiniz makasıdır. Yırtılın! ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu’ndan Volkan Ertit, kelimelerini nakşederken, yalın mı yalın, duru mu duru bir dil kullanıyor. Diyor ki; “Kendine saklarsan, kahraman olamazsın ki!” Kahraman olmakla bir derdi olmayan bir öğrenciden, su gibi akıp giden, gecenize-şarabınıza dost olacak bir kitap ODTÜ’den Geliyorum. Lakin, içinizdeki kahramanı fena halde uyandırabilir; öğrencilik hayatınızdan kareleri gözünüzün önüne getirmekle kalmayıp, sizin de bir iddia sahibi olmanızı körükleyebilir bu kitap. “Deneme” türünde kaleme alınmış olsa dahi, size bir şey iddia etmez ama kendi içinde dinamik sesler, “iç”ten iddialar ve iç sesler barındırır; “orada” olduğunuzu hissedeceksiniz. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin bir “Orta Doğu” okulundan çok bir “Orta Dünya” Teknik Üniversitesi olduğunu içselleştireceksiniz. Öğrencilik koridorlarından geçerken, başka bir öğrencinin zihninde “huzurlu” bir konuk olarak bulacaksınız kendinizi. Bir “öğrenci evi tadında”, kısa kısa, yarım yamalak, düşe kalka, bata çıka hikayeleri buradaki denemeler. Denemeden öğrenemezsiniz oyunun kurallarını. Savruk, aşık, samimi, içten, tutun(a)mayan ve dert sahibi bir kitap ODTÜ’den Geliyorum. Öyle ki, dışarıda da “ODTÜ'lü” olduğu için “yabancı”laşan bir anlatıcısı var. İsyan eden. Haydi öyleyse durma; sıkılmadan dökül, dökül ve oku bir solukta. Yastığının altında, bisikletinin eğerinde, dolabının derinliklerinde, çantanın diplerinde saklasan da bu kitabı; dokusunun ahengi gereği, yağmur yağıyorsa şemsiye olarak kullanmaktan da sakınmayacaksın. İstersen yak ve küllerini yazarına yolla, istersen yırt ve uçak yapıp uçur ODTÜ Devrim Stadyumu’ndan aşağı. Hiçbir hakkı saklı değildir. Kağıdının kokusu kağıt gibidir. Sırf kapağını sevdin diye aldığın kitaplardan olmasın bu kitap. Edebiyat dersi veren bir kitap da değil elindeki; edebiyat derslerine hep acele edip hep geç kalan bir kitap; irkilmene, enerjine, iç sesine ihtiyacı var fena halde:“ O zaman Türkiye kamuoyuna duyrulur; yurdumun namus bekçilerine sesleniyorum! Çıkın mağaralarınızdan! Namusunuzu kirlettiğini düşündüğünüz kim varsa öldürün! Hadi göreyim sizi yurdum delikanlısı! En namuslu, en efendi sizlersiniz. Varsa bir namussuzluk; bu, kadına ait olandır zaten. Tek başına kafeye ya da sinemaya gidince bir kadınımız – durun ben söyleyeyim – muhakkak ki erkek arayan bir orospudur o. - Orospu Musun da Askılı Giyiniyorsun? / ODTÜ'den Geliyorum - s. 184”
Altını Çizdiğim Satırlardan Bazıları:
(Her bölümü her satırı zevkle okunabilen akıcı bir kitap. Kitabın tüm satırlarının altını çizmek istesemde, burada tüm kitabı veremeyeceğime göre ya şundadır ya bunda diyerek ufak alıntılar yaptım. Şiddetle okumanızı tavsiye ederim :) Hele ki ODTÜ'lüysen, hele ki ODTÜ' de yaşamı biliyorsan sana çok şey hatırlatacak. Yok eğer ODTÜ'lü değilsen ODTÜ'lü olmanın ne demek olduğunu çok olmasada biraz anlayacaksın.)
İki saattir kavga ediyorlar
Adam oldukça kaba
Hakaret ediyor
O erkek çünkü
Karısına "lan" diye hitap ediyor
....O bir adam
O bir erkek
O bir güç sahibi
Kadın görüşmek istemiyorum diyemiyor
Hoşumuza giden yalanları avuç dolusu yutarız da
Acı gerçekleri yudum yudum içeriz demiş Diderot
Acı gerçeğin ne olduğunu bilmek dahi istemiyorlar
-------
Yoksun...
Yokum...
....Senin haricinde hiç kimse beni bu şekilde sevmemişti.
Sadece seninle olan ilişkimde biliyorum karşılıksız sevildiğimi.
....Her geçen gün biraz daha zayıflıyordun.
Sadece sen ve babam biliyordunuz niyesini.
....Senin dinlenmen gerektiği için hastaneye yatırıldığını söylemişti teyzem.
Ben yine anlamamıştım aneyim...
Babam da yoktu yanımda.
Sonra öğrendim.
Gece boyunca o kalmış seninle.
Ev soğuktu aneyim.
Ev sensizdi.
Ben evsiz.
Ben sensiz aneyim.
....Yok yok, gerek yok kimsenin bu gece benimle kalmasına.
Aneyime çok selam söyle ama tamam mı?
Hep öp onu.
Hem söyle ki odamı toparlayabiliyormuşum artık.
Bir de Gülşah ile tanıştığımı söyle ona.
Gülşah kim mi?
Sen bilmezsin.
Benle aney arasında.
Ona da fazla ayrıntı sorma.
Bana sözü var hiçbir şey anlatmayacaktır.
Hoşça kal babam.
...
...
...
Aneyim,
Bir tek senin gözlerinde değerli olurdu çelimsiz bedenim.
Kendimi yitirdikçe sen var ederdin benliğimi.
Hayatın seninle olan bölümünü sonsuzluk sanıyordum.
Senin yaşamını düşsel ahlâkımın kaynağı olarak kabul etmiştim.
Gitme aney...
Yalvarıyorum gitme...
Yalvarıyorum...
--------
Korkuyordu hayattan. Akademisyen olmak istemesinin en büyük nedeni de bu korkusuydu. Hayat ona her göz kırptığında sarsılıyor, daha bir sarılıyordu derslerine. ODTÜ'nün dışında yaşayabilecek şekilde yetişmemişti.
....Çıkmak istemiyordu ODTÜ'den dışarıya. Kuralların kağıtlarda değil direkt insanların beyninde işlediği bir açık hava hapishanesi istemiyordu.
(ODTÜ'lü olmak böyle birşey işte, kuralların insanların beyninde işlediği dışarıdaki açık hava hapishanesine bir türlü ayak uyduramadım bende, onun için hep sıradışı diye isimlendirildim :) )
------
Ve bizler onların büyük teyzeleri ne demişse ona göre davrandık. Toplum ayıplamasın diye kıyafet mağazalarından elbiselerimizi ona göre seçtik. Komşular ayıplamasın diye erkek arkadaşımız sadece okulda bizden silgi isteyen sınıf arkadaşından ibaretti.
Hak,
Hukuk,
Kitap,
Saygı,
Namus...
Hepsi ama hepsi nasıl da endeksliydi bizim haricimizde yaşayan komşuya, öğretmene, amcaya, dayıya, yaşlı teyzelere, orta çağda yaşayan tarikatcılarımıza,...
Birileri bizim namuslu olup olmadığımıza karar veriyordu büyük teyzesinin kuralları ile.
....Karşı komşunun kızının eve kaçta geldiğini dikizleyen çirkin insanlar dedikodu yapmaktan utanmıyordu.
....Yukarıda giydirilmek istenen gömlek dar gelir insana. Bir gecede meclisten geçen yasalar bir gecede geri alınabilirler. Bir günde gerçekleşen devrim başka bir günde bozguna uğratılabilir.
-----
Ne demektir mahkemede ki iyi hali?
Neye göre ceza veriyorsunuz birilerine?
Kimin bakışı daha masumsa o daha mı az ceza alıyor?
"Mahkemedeki iyi hali göz önüne alınarak..."
Şaka yapıyor birileri.
Ablanızı kablo ile boğarak öldürüyorsunuz ve sonra naylon eritiyorsunuz suratında ama mahkemedeki hakim diyor ki:
"Çocuğum ben senin hal ve hareketlerini beğendim, çok cici biriymişsin. Bundan sonra da askılı giyenleri öldürmezsin olur biter. Hem askılı giymek ağır tahrike girer. Hadi güle güle...Hadi ben bıraktım seni. Ne de olsa mahkemede iyi hal gösterdin."
Yok hakimim yok.
Bize demeyin "yasalarda ne yazıyorsa onu uyguladım"

17 Şubat 2008 Pazar

Nefesimi Kesecek Anlarla Sobelenmişim

Sevgili http://elifcee.blogspot.com/ tarafından NEFESİMİ KESECEK ANLAR ile sobelenmişim. Elifcee'ye teşekkür ederim. Bu ilk sobelenmem ve umarım oyunu doğru anladım :)

O kadar çok nefesimin kesildiği anlar var ki, hepsini resmettim fakat burada yüklemeye kalksam herhalde sayfalar almaz. Kuşlar, böcekler, kelebekler, ot ve çiçekler, sponten bir çocuk bakışı, doğa, gençler, annem(onun eski fotoğraflarına baktıkça kendimi görüyor olmam), Bir yazar bir şair ile tanışmış olmak adıma ithafen çok sevdiğim kitaplarımı imzalamaları, küçük küçük düştükleri notlar, çok istediğim bir şeyi başarmış olmak nefesimi kesiyor. Nefesimi kesen tek bir an dersek aşağıdaki fotoğrafı seçtim çünkü bu fotoğraf kelimelerle anlatılamaz, sadece yaşanır.



Birincisi ; İşte bunlar, bakalım kaç tanesi gerçek olacak...

  1. İl il, köy köy, yöre yöre, dağıyla, tepesiyle, deniziyle tüm Türkiye'yi gezmek.
  2. Çekimine başladığım tüm dünya çocukları fotoğraflarıma daha yenilerini, daha fazlasını ekleyerek bir "Çocuk fotoğrafları" sergisi açmak.
  3. İçimde kopan fırtınalardan tutunda, bilinmeyen yönlerimi, sevdalarımı, hüznümü, hatalarımı, keşkelerimi , benden öte bir "ben" i anlatacağım bir roman yazmak.
  4. İsmimi yaşatmak adına, gelecek nesillere bırakabileceğim adıma bir kütüphane yapmak.
  5. Küçük otantik bir yerde pasta, börek, çörek ve yemeklerimi sunabileceğim bir işletmemin olması.

İkincisi; Hemen yapabileceğim halde yapmayı neden beklediğimi bilmediklerim...

  1. Bağlama kursuna gitmek.
  2. Folklor kursuna gitmek.
  3. Yağlı boya büyük boy tablomu yaptırmak.
  4. Hayal ettiğim gibi olmasa da fırsatını bulduğum havuz başı cafe büfe işletmesini neden almadığımı bilmiyorum :)

Üçüncüsü ; Bir daha dünyaya gelsem ve seçme şansım olsa…

  1. Yine ben olarak aynı özelliklerde ve şimdi ki hayatımdan aldığım derslerin bilincinde olarak yeniden başlamak isterdim.
  2. Okurdum, okurdum, okurdum... Bir kaç üniversite bitirirdim..
  3. Evlenmek için bu kadar acele etmezdim :)
  4. Yine aynı çocuklara (oğlum ve kızıma) sahip olmak isterdim.
  5. Gazeteci-yazar, avukat yada yargıç olmak isterdim

Düşünüyorum da kimi sobelesem :) Blogda çok yeniyim, blogcular arasında en dikkatimi çeken ve sevdiğim, daha çok mutfaktan tanışmış olduğumuz http://eldaninannesi.blogspot.com/ ve http://soframdan.blogspot.com/ SOBE diyorum. Birde penceremden bakmanız gerekecek :) Elim sizde.